Netflix’in Alman yapımı post-apokaliptik dizisi Tribes of Europa‘da, 2029 yılında gerçekleşen güç kesintisi ve gelecek yıllarda Kara Aralık (Black December) olarak anılacak bir dönemin ardından medeniyet çöker ve insanlar onlarca hatta yüzlerce ufak topluluklar, kabileler halinde yaşamaya başlar.
2074 yılına geldiğimizde ise bu kabileler arasında belkide en barışçıl olan Origin‘lerle –Orijinler– tanışıyoruz. Dış dünyadan izole olan, teknolojiyi reddeden Orijinlerin bu sakin huzurlu yaşantısı gökten düşen uçan bir araç ile son bulur. Ormanda avlanan ve hikayeminin ana kahramanları olan Liv (Henriette Confurius), Kiano (Emilio Sakraya) ve Elja (David Ali Rashed) uçan bir aracın düşüşüne tanık olurlar. Sonrasında kabile üyeleriyle birlikte enkazda yapımları incelemede uçan aracın Kara Aralık sonrasına ait bir teknolojiye sahip olduğunu onaylar. Kıyamet sonrasında gelişmiş teknolojiye ise sadece Atlantians‘ların –Atlantisliler– sahip olduğunu öğreniyoruz. Kabileler arasında en gizemli ve en gelişmiş teknolojiye sahip olan Atlantislilerin teknolojisinin ise herkes peşindedir. Özelliklede Crow‘lar –Kargalar-. Hava aracı ve pilotunun taşıdığı küpün peşinde olan Crow‘ların Origin‘leri bulması uzun sürmez. Bu noktada üç kahramanınım Liv, Kiano ve Elja‘nın yolları ayrılıyor ve her biri farklı bir maceraya atılıyor.
Atlantislilerin gizemli küpünü eve geri götürme görevini üstelenen Elja kaçar ve yolculuğu karşısına düzenbaz sayılabilecek Moses‘ı (Oliver Masucci) çıkartır. İkili kıta boyunca farklı maceralara atılır. Kabilesinden geri kalanlarla birlikte esir alınan Kiano, Lord Varvara‘nın (Melika Foroutan) hizmetinde hayatta kalmaya çalışırken Liv ise ailesinden geriye kalanları kurtarma amacıyla Crimson‘lar –Kızıllar– adı verilen ve kabileleri bir araya getirerek Avrupa’yı yeniden bir araya getirmeye çalışan birliğe katılır.
Tribes of Europa‘nın ilk sezonu, 35-40 dakika arasında değişen sürelere sahip altı bölümden oluşuyor. Kıyamet sonrasını konu alan bir yapım için bana kalırsa çok kısa bir süre. İlk sezon adeta dizinin evrenini inşa etmekle, tanıtmakla, geçiyor desek yanlış olmaz. Bunu yaparken ise benzerlerinden farklı bir şey ortaya koyduğunu söylemek güç.
Tribes of Europa‘nın fragmanını gördüğümde aklıma direkt The 100 gelmişti. İzledikçe buna yıllarca önce izlediğim Revolution, Açlık Oyunları, Game of Thrones gibi bir çok yapım eklendi. The 100‘den kabileler, hatta bir adet Lexa, Revolution‘dan gizemli güç kesintisi, Game of Thrones‘dan yolları ayrılan kardeşler ve türlü pisliği yapıp sözünü daima tutan Crow‘lara kadar türlü yapımlarla benzerlikler var. Tüm bunları bir kenara bırakırsak kıyamet sonrası kurguları sevenlere, Tribes of Europa bir şekilde kendini izletecektir. Geri kalanların ise ikinci sezonun onay durumuna göre izleyip izlemeyeceklerine karar vermesini tavsiye ederim.
Sizde Tribes of Europa hakkındaki düşüncelerinizi, yazıda eksik yada hatalı gördüğünüz, eklemek istediğiniz noktaları yorumlarda paylaşırsanız sevinirim.
Görsel:Gordon Timpen/Netflix
“Tribes of Europa 1. Sezon İnceleme” için bir görüş