Norveç korku antolojisi Bloodride, orijinal ismiyle Blodtur, her biri korku teması etrafında kara mizah ile harmanlanmış altı bölüm ile izleyicisi ile buluşuyor.
Bölümler arasında bağlayıcı görevi gören; karanlık, fırtınalı ve son derece ürkütücü bir havada yol almakta olan otobüste bulunan yolcuların her biri birbirinden rahatsız edici hikayelerini izlediğimiz Norveç yapımı korku antolojisi Bloodride (Blodtur), yarım saatlik süreler halinde her biri kendi gerçekliğinde geçmekte olan altı farklı hikaye sunuyor.
Kjetil Indregard tarafından yaratılan serinin yönetmenliğini ise 2018’de Netflix‘de tarafından yayınlanan Maniac‘ın orijinal Norveç versiyonunda yönetmeni olan Atle Knudsen üsteleniyor.
Altı bölüm içerisinde iyi olanlar gibi eh işte kıvamında da bölümler mevcut ancak hepsinde ortak olan korkudan çok rahatsız edicilik. İzleyiciyi karanlıklar içerisinde bırakıyor her bir bölüm ve küfür kullanmadan yazmam gerekirse “Hadi oradan be!” dedirtiyor.
Gelin en iyisi kısa kısa her bölümün konusundan, oyuncularından ve yorumlarımdan bahsedelim.
1- Nihai Fedakarlık (Offervilje / The Ultimate Sacrifice)
Hartmann Finans‘ın CEO’su ile röportaj yapmaya giden bir gazeteci ile karşılıyor bölüm bizi. Sonrasında 5 yıl önceye dönerek yaşadıkları ekonomik sorunlar neticesinde gittikçe gizemli bir hal alacak olan kırsal bir bölgedeki, eski bir çiftlik evine yerleşmek zorunda kalan Molly (Ine Marie Wilmann), eşi Leon (Bjørnar Lisether Teigen) ve kızları Katja‘nın (Emma Retalen Magnusson) hikayesini izliyoruz.
Sırayla izlemeye karar verirseniz ilk bölüm olarak karşınıza çıkacak olan Nihai Fedarlık, diğer bölümler arasında da benim en sevdiğim oldu.
2- Üç Çılgın Kardeş (Tre Syke Brødre / Three sick Brothers)
Psikiyatri kliniğindeki 3 yılının ardından taburcu olan Erik (Erlend Rodal Vikhagen), erkek kardeşleri Otto (Benjamin Helstad) ve Georg (Harald Thompson Rosenstrom) ile ailelerinin eski kulübelerine bir ziyaret gerçekleştirir. Üstelik bu üçlüye bir otostopçu (Monika / Mette Spjelkavik Enoksen) da eşlik eder.
3- Kötü Yazar (Karakterdrap / Bad Writer)
Bir Porche ve bir midilli dahil isteyebileceği her şeye sahip olan Olivia (Dagny Backer Johnsen), bir hevesle yazarlık kursuna katılır ve son derece ilginç bir hal alan eğitmeni Annelise (Synnøve Macody Lund) ve kurs arkadaşı Alex (Henrik Rafaelsen) ile arasındaki ilişki, yaşadığı gerçeklikten şüphe etmesine yol açar.
Bölümler arasında en yaratıcı olan hikayeye sahip olanı diyebiliriz. Bunun filmi de vardı ancak şuan aklıma gelmiyor. Tamam buldum. 2012 yapımı Hayalimdeki Aşk (Ruby Sparks) ile temelde benzerlik taşıyor ama pek alakaları yokmuş.
4- Deney Fareleri (Rottefella / Lab Rat)
İlaç sektöründeki başarılarını kutlamak için bir araya gelen firmanın üst düzey yöneticileri, kutlamanın da sebebi olan ilaç prototipinin ortadan kaybolmasıyla birbirlerine girerler ve firmanın patronu tarafından zalimce bir muamele görürler. Sanırım en kalabalık kadroya sahip olan bölüm aynı zamanda. Edmund Brathen (Stig Amdam), Bill (Numa Edema Norderhaug), Iselin (Anna Bache-Wiig), Oda (Isabel Beth Toming), Philip (Trond Teigen), Abdi (Kingsford Siayor), Margrethe (Pia Borgli).
Beğeni sıralamamda Nihai Fedakarlık ile zirveyi paylaşabilir.
5- Eski Okul (Gammelskolen / Old School)
Aradan geçen 40 yılın ardından yeniden öğrencilere kapılarını açan bir okul ve bu okulun hiç bir şeyden habersiz genç öğretmeni Sanna (Ellen Bendu). Sonrasında ise geçmişte ortadan kaybolmuş 4 çocuk ve okulda yaşanan paranormal olaylar.
Her ne kadar başı sonu belli gibi duruyor olsa da sonu ile yine sizi ortada bırakan bir bölüm. Seri içerisinde en sona bırakabiliriz kendisini.
6- Bariz Gerçek (Elefanten I Rommet / Elephant in the Room)
Yeni çalışmaya başladıkları bir şirketin, kostümlü geleneksel yaz partisine katılan iki genç geçmiş yıllarda çatıdan atlayarak intihara kalkışan meslektaşları ve sorumluları hakkında duydukları dedikoduların peşine düşer. William (Nader Khademi), Helene (Silje Storstein), Martha (Marianne Jonger), Kristin (Rebekka Jynge), Paul (Karl-Vidar Lende).
Özellikle finaliyle istemsiz bir gülümseme oluşturuyor. Sonrasında neye gülüyorum ben diyorsunuz. Buna sebep olan ise ufak bir spoiler olacak ancak son sahnede Kristin’in anahtara bakışı ve Paul ile donup kalmaları.
Netflix / Youtube
Toparlayacak olursak serinin en güzel kısmı hiç şüphesiz içinden birini seçip dizilerin hadi bir bölüm daha, ne olacak sonraki bölüm durumuna düşmeden farklı hikayelere adım atabilmek. Benzerleri olarak American Horror Story (FX) ve Into the Dark (Hulu) gösterilse de her iki seriye de tam olarak hakim olmadığım için kıyaslamaya girmiyorum. Onlara da göz atabilirsiniz. Antoloji demişken çok sevdiğim, yine Netflix‘in animasyon antolojisi Love, Death & Robots‘u önerebilirim.
Seri hakkındaki görüşlerinizi ya da hatalı, eksik gördüğünüz yerleri yorumlarda paylaşırsanız sevinirim.
Görseller: Eirik Evjen/Netflix
“Bloodride (Blodtur) 1. Sezon İnceleme” için bir görüş