Spectros, Netflix‘in Brezilya yapımı fantastik korku, gerilim serisi. Buffy the Vampire Slayer, Defenders gibi yapımlarda imzası olan Douglas Petrie tarafından yaratılan serinin baş rollerinde ise Cláudia Okuno, Mariana Sena ve Danilo Mesquita yer alıyor.
Dünya’da Japonya’dan sonra en çok Japon nüfusu Brezilya’da bulunmaktaymış. Bizde Brezilya, Sao Paulo‘nun Liberdade bölgesine gidiyoruz. Karşımıza ilk olarak beyazlar içerisinde bir hayalet çıkıyor. Kendisinin kim olduğunu ilerleyen bölümlerde öğrenecek olsak da ilk sözleri seri hakkında oldukça açıklayıcı ve şu şekilde;
“Dünyada iki tür insan vardır: Yaşayanlar ve ölüler. Ölüler hep yaşamayı özler, yaşayanlar da hep ölümden korkar. Yaşayanlar ve ölüler ızdırap çeken aşıklar gibi birbirlerine takıntılıdır. Fakat birbirlerine dokunmaya cüret edemezler. Yaşayanlar ve ölüler arasındaki çizgi asla aşılmamalıdır.”
Fragmandan, tanıtımdan ve ilk saniyedeki bu açıklamadan sonra üç aşağı beş yukarı yaşanacakları biliyoruz. Ölüler geri dönecek ve bu durumu düzeltmek için birileri uğraşacak. Üstelik işin içinde Japon efsaneleri olacak. Hemen arkasından 1858 yılına gidiyoruz ve mezarlıkta bir şeylerden kaçan anne, baba ve ufak kızlarından oluşan çekirdek aile tanışıyoruz. Baba kendini feda eder, anne ise tüm çabalarına rağmen kurtulamaz ancak ufak kız, ruhların istediği külleri bir porselen bebeğin içine saklar ve kendisini de kurtarır. Şu ana kadar oldukça gerilimli diyebiliriz. Günümüze dönüyoruz ve porselen bebek yıllar sonra bir karakolda karşımıza çıkıyor. Pardal (Danilo Mesquita), Mila (Cláudia Okuno) ve Carla (Mariana Sena) bir şekilde karakola düşmüş üç genç ve oraya nasıl geldiklerini, bebekle ve birbirleriyle bağlantılarını yavaş yavaş öğreniyoruz.
Bir diziyi, filmi yada kitabı bir yerinden tutup bir şekilde seversem onu sonuna kadar överim. Saçmalıklar, hatalar ve benzeri durumları göz ardı edebilirim. Bu tamamen kişisel bir durum. Bu blogda yer alan yazılara önceden göz attıysanız fark etmişsinizidir. Bir çok insanın berbat, kötü dediği yapımları sevmiş olduğumu görebilirsiniz. Spectros’un ise konu olarak gerçekten değişik, ilgi çekici ve iyi olduğunu düşünüyorum. Ancak Spectors’da önümüze bir şey atılıyor ve sonrasında kırk saat geriye dönüp boşlukları tamamlamak ile uğraşıyoruz. Bu başlarda kötü bir durum değil, hatta yapımı daha dikkat çekici, takip edilesi yapabilir ancak Spectros‘da bu durum oldukça sık ve her geri dönüşte ayrıntılarda boğuluyoruz. Spoiler vermeden kısa bir örnek verecek olursak Mila ve Carla‘nın eskiden iyi dost olduklarını ancak sonradan aralarının bozulduğunu öğreniyoruz. Ama bununla kalmayıp Carla‘nın zorla Mila‘nın ödevine el koymasını, Mila‘nın öğretmeniyle yaptığı konuşmaya ve Carla‘nın arkadaş çevresine kadar değiniyoruz. Bunun gibi bir çok an mevcut ve bir yerden sonra ana olaya odaklansak mı acaba artık düşüncesi oluşturuyor. Ve ayrıca bu durum bazı şeyler sanki sonradan uydurulmuş ve araya sıkıştırılmış hissi oluşturuyor.
Spectros’un 1. sezonu hakkındaki son sözlere gelecek olursak izleniyor izlenmesine ancak bu kadar çok içeriğin var olduğu günümüzde zaman ayırmaya değeceğini düşünmüyorum. Korku gerilim türüne ve fantastik hikayelere ayrı bir hayranlığını varsa göz atmanızı ancak o zaman tavsiye edebilirim. İkinci sezonu gelirse elbet izleyeceğim belki sizde ilk sezonu izlemek için ikinciyi bekleyip serinin gidişatına göre karar verebilirsiniz.
Görsel: Netflix
“Spectros 1. Sezon İnceleme” üzerine 2 görüş