The Tree of Blood yada orijinal adıyla El árbol de la sangre, genç bir çift olan Marc ve Rebecca‘nın her ikisininde anılarının bulunduğu çiftlik evine giderek, ailelerinin ortak geçmişleri hakkında bildiklerini anlatmalarını konu edinen 2018 yapımı İspanyol filmi.
Yazının henüz başındayken belirtmek isterim ki bu yazı boyunca spoiler ile karşılaşmayacaksınız. Bunda filmin 2 saat 10 dakika (130 dakika) olması, bir çok olayın anlatılmasından dolayı son ana kadar karmaşık olması yani anlatmaya kalksam işin içinden çıkmayacak olmam etkili oldu. Olayı tam olarak anlatabilmem için soy ağacı çizmem gerekir ki filmin yaptığı da tam olarak bu.
Rebecca rolünde La Casa de Papel‘den tanıdığımı Úrsula Corberó‘yu Marc rolünde ise Álvaro Cervantes‘i izliyoruz. Filmin yönetmen ve yazar koltuğunda ise Julio Medem yer alıyor.
Rebecca ve Marc, geçmişte bulundukları bir çiftlik evinde ailelerinin ortak geçmişlerini, kendi bildiklerini ortaya koyarak açığa çıkarmaya karar verirler. Tıpkı bir yazar gibi anlattıklarını yazıya dökerek sırayla kendi ailelerini anlatmaya başlarlar.
25 yıl gibi bir süre, Rebecca ve Marc‘ın doğumları, hakkında kendi bildiklerini anlatan ikili aileleri hakkında bildiklerinden daha fazla bağlantı olduğunu öğrenirler. Saklanan sırlar, işlenmiş suçlar ve gönül ilişkileri bir bir ortaya çıkar.
Başlangıçta tamamen birbirinden farklı hikayeler anlatmaya başlayan Marc ve Rebecca‘nın anlattıkları zaman geçtikçe birbiri ile bağlantılı hale gelirler. Öyle ki filmin büyük bir kısmını “ha bu bunun buradan tanıdığı, o da bununla şöyle olmuş” diye düşünerek geçirdim. Bunda en büyük etken geçmişi düz bir zaman çizgisinde anlatmıyor oluşu etkili. Tam bir zaman dilimini anlatıyor, yarıda kesip bak önce şunu anlatmak gerekip diyerek bambaşka bir zamana, başka insanların hikayesine geçiş yapıyor. Kafa karışıklığını en aza düşürmek için mantıklı olan Marc ve Rebecca‘nın yaşını referans almak, ancak o da bir yerden sonra yeterli gelmiyor.
Filmin görüntülerine, renklerine, mekan geçişlerine hayran kalmamak elde değil. Oyunculuklara zaten diyecek sözüm yok. Kendine hayran bırakan doğa manzarasını, mekanları izlerken ve bir üst paragrafta yazdığım olayları takip ederken iki saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Filmin sonunda “Anlatmaya devam edin, daha unuttuğunuz bir şeyler vardır.” diyor insan.
The Tree of Blood yada El árbol de la sangre, kesinlikle izlemeniz, zaman ayırmanız gereken bir film bana kalırsa. Merak duygusunu sürekli canlı tutarken, Dünya gerçekten ufakmış dedirtmeyi başarıyor. Nedir bu ailenin boğalardan çektiği?
Görsel: Photo: © Diego Lopez Calvin, ARCADIA
“The Tree of Blood (El árbol de la sangre) İnceleme” için bir görüş